Tuesday, September 11, 2007

6 -7 Eylül Pogromları

Avrupa Pontos'lu Rum Dernekleri Federasyonu'nun, Frankfurt'ta SKD tarafından düzenlenen 6 -7 Eylül Pogromları "Utandıran Tarih" belgesel fotoğraf sergisine mesajı

SKD Yönetim Kurulunun saygı değer hanımefendileri, saygı değer beyefendileri, değerli ev sahipleri, değerli konuklar, davetiniz için Avrupa Pontos'lu Helen Dernekleri Federasyonu adına, sizlere yürekten teşekkür etmek istiyorum.
Bayan Dimitra Schickl - Papadopoulou

O, bilinen Eylül 1955'ten sonra birçok Rum bir daha geri dönmemek üzere yurtlarını terk ettiler. Fakat yüz yıllar boyu sevgiyle andıkları şehirlerinin İS TİN POLİ (kelimesi kelimesine tercümesi, "Şehrin içinde" anlamına geliyor) adı, belleklerinde ebediyen kaldı. Bu isimden yeni dilde kullanılan İS TAN BUL ismi türetildi.

O gün, 1955'in Eylül ayında felç olmuş bir sessizlik hâkimdi. O günün dünya politikasının, gerçeği, çıkarlara bağımlı olarak yarım ağızla kabul senaryosu hâkimdi.

Ta ki, bu güne kadar neredeyse aradan yarım asırlık bir zaman geçmiş olmasına rağmen ağızlardan, pişmanlığı ve özrü dile getiren tek kelime çıkmamıştır.

Suçun işlendiği o tarihte soru aynen şöyleydi: Kardeşim, bana saldırıp dövdün; dükkanımı, evimi, çocuklarımın okulunu talan ettin; benim için kutsal olan kiliseme tecavüz ettin; niçin? Ben sana ne yaptım?

O zaman bu sorulara verilmesi gereken bir çok cevabı olabilirdi.

Şimdi ben, o zamanki saldırı ve talana maruz kalanların sonraki kuşağından bir insan olarak aynı soruyu, o saldırıları ve talanı gerçekleştirenlerin sonraki kuşaklarına soruyorum: Kardeşim, baban niçin benim babama saldırıp dövdü? Neden onun dükkânını benim okulumu tahrip edip, yağmaladı? Neden bizler için kutsal olan kilisemize tecavüz etti? Neden; babam size ne yaptı?

Sorduğum kişi omuz silkiyor. Yoksa başka bir cevabı var mı? Alevlerin yuttuğu ateşe ve giderek külleşen korlara bakmak öyle kolay değildir. Belki de buna cevap olacak söze de gerek kalmamaktadır.

Acaba sözlerin gücü, bunca yıl susmanın ardından söylenmesi gerekeni, söylemeye yetmiyor mu ?

Anlaşılan sessizlik felç ediyor; konuşturmuyor. O zaman dilsizler gibi yap, bir işaret ver, o da anlaşılır.

Mesela bu işaret, yıkılmaya yüz tutmuş, amacına aykırı kullanılan kiliselerin, gerçek amaçlarına uygun kullanımı için sahiplerine geri iade edilmesi olabilir.

Bununla sadece bir nebze kültürel değerin kurtuluşunu sağlamakla kalmaz, aynı zamanda en temel insan hakkı olan dini inanç özgürlüğünün de, yeniden hayata geçirilmesi sağlanmış olur. Bu işaret, yapılan haksızlığın düzeltilmesi ve normal yaşama yeniden dönüşün bir adımı olabilir.

Bir işaret ver, söze gerek yok, bir işaret! Bu dil herkes tarafından anlaşılacaktır!

Bu gün tam da burada, kalpten gelen, açık ve net, bazı işaretler verilmektedir. Herkesçe anlaşılan bu işaretler hiç bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemektedir.

Benim Pontos'lu Helen atalarım da milattan çok daha önce Karadeniz yöresinde bir çok halkla barış ve iyi komşuluk içinde birlikte yaşıyorlardı.

Avrupa'daki gelişmeler Boğaz içinin (Bosporus) dünyasını da kendine göre değiştirdi. Geçen yüzyılın başlangıcında benim halkım da, yurdundan kovulmaya ve acılara maruz kaldı. Belki günün birinde, hem de aynı kurum tarafından tıpkı buna benzer bir de bu gerçekleri dile getiren bir dokümantasyon yapılır.

Tarih bunun senaryosunu şimdiden yazmaktadır.

O günden bu güne birçok şey değişti, fakat halklarımız arasındaki güven tıpkı taze bir filiz gibi çok yavaş gelişiyordu.

Ve o gün Eylül 1955 geldiğinde bu taze filiz, İstanbul ve İzmir sokaklarında her şeyi kırıp döken güruhlar tarafından tepelendi.

Bellekler hala taze, tarih ne günlerle ne de aylarla ölçülür; seneler Tarihin en küçük ölçüleridir.

Bu gün burada görgü tanıkları, resimleri fotoğrafları izledikçe aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen, o günlerin dehşet dolu saatlerini gözlerimizin önüne seriyorlar. İnsan, onların donuk bakışlarla gizlemeye çalıştıkları içlerinde kabaran korkuyu, açıktan hissediyor.
Çünkü izlediği fotoğraftan, hemen kapı komşu olduğu harabeye çevrilmiş okulu hatırlıyor. Sadece bir an gülümsüyor; parlayan gözleri yaşlarla doluyor ve hafiften başını sallayarak, bu güne kadar belleğine derin kök salmış bu yapılanları, hiç bir şekilde anlayışla karşılamadığını ima ediyor.

UTANDIRAN TARİH,
fakat gerçek bir tarih.

Dileriz bu sergi, bugün burada, yarin bir başka yerde, diğer günler bir çok yerlerde gösterilir. Bu tavır barışı teşvik etmektedir.

Böylesi etkinlikler, halklarımız arasındaki ilişkilerin normale dönmesine hizmet etmektedir.

Frankfurt, 26 Şubat 2000, “Utandıran Tarih” fotoğraf sergisinden izleyenlerden bir görüntü

Yan yana olmak, iyi komşuluk ilişkileri içinde birlikte olmaya dönüşmelidir.

Tıpkı bir zamanlar atalarımızın yüz yıllar boyu başardığı, etnik ve dini farklılıklara rağmen, barış içinde bir arada yaşamın, yeniden hayat bulması için uğraşmaya değer.

Bu tarihten çıkarılması gereken ders, barış içinde bir arada yaşamamızın temeli olmalıdır.
Bilgi çağında sesini yükselten vatandaş, -ki böyle olmasını diliyoruz- farklı pozisyonları, harekete geçmek için birleştirmenin bir vesilesi haline getirir. Bir yerlerde suçlu aramak, bizim sorunlarımızı çözmeyecektir. Başkalarının ne yapması yada yapmak zorunda olması gerektiğini düşünmeksizin, yada birlerinin bizi zorlamasında dolayı kendimizi "mecburiyet..." altında hissetmeksizin, görevlerimizi yürekten sahiplenip, somut adımlar atmamız sorunlarımıza çözüm olacaktır.

EFCHARISTO, ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM, DANKE SCHÖN.

Dimitra Schickl - Papadopoulou, Avrupa Pontos'lu Helen Dernekleri Federasyonu 2. Başkanı

Frankfurt, 26.03.2000
Türk toplumunun Anlına sürülmüş Kara bir leke: 6 – 7 Eylül Pogromları

No comments: